HATAY İLİ BELEN İLÇESİ
BELEN İLÇE TANITIM
belen
hatay belen
belen hatay
belen resimler
belen fotoğraflar
belen manzaralar
belen görüntüler
belen yemekleri
belen haber
belen harita
belen video
belen spor
belen turizm
belen otel
belen pansiyon
belen yurt
belen konaklama
belen konut
belen emlak
belen satılık
belen kiralık
belen daire
belen lojman
belen ekonomi
belen sanayi
belen ticaret
belen tarım
belen sağlık
belen hastahaneleri
belen devlet hastahanesi
belen kaymakamlık
belen belediye
belen meb
belen eğitim
belen okul
belen kurs
belen lisesi
belen ulaşım
belen iklim
belen coğrafya
belen tarih
belen iş
belen doğa
belen gezi
belen tatil
belen dağları
belen akarsuları
belen çayı
belen dernek
belen
BELEN İLÇE TANITIM
belen
hatay belen
belen hatay
belen resimler
belen fotoğraflar
belen manzaralar
belen görüntüler
belen yemekleri
belen haber
belen harita
belen video
belen spor
belen turizm
belen otel
belen pansiyon
belen yurt
belen konaklama
belen konut
belen emlak
belen satılık
belen kiralık
belen daire
belen lojman
belen ekonomi
belen sanayi
belen ticaret
belen tarım
belen sağlık
belen hastahaneleri
belen devlet hastahanesi
belen kaymakamlık
belen belediye
belen meb
belen eğitim
belen okul
belen kurs
belen lisesi
belen ulaşım
belen iklim
belen coğrafya
belen tarih
belen iş
belen doğa
belen gezi
belen tatil
belen dağları
belen akarsuları
belen çayı
belen dernek
belen
Belen ilçesi coğrafi mekan olarak tarihi olayların yaşandığı bir geçit olması yanında ismi itibariyle de tarihi eskiye dayanmaktadır. Belen'in adı Osmanlı döneminden önce Emeviler döneminde çeşitli adlarla anılmıştır.
Belen Tarihçe
Belen tarihi; Belen; dünya tarihinde ilk defa Osmanlı İmparatorluğu döneminde iskana açılmıştır.
Sultan Selim Han 1516 yılında Mercidabık Zaferi ve Kilis ovasında Mısır Memluklarının bozgunu öncesinde ilk defa Belen geçidini bir kurmay gözüyle inceledi. Anadolu’nun Kuzey Suriye’ye açılan en uygun geçit olduğunu tesbit etti. Amanosların ikibin metre yüksekliğinde 150 kilometre boyunca bir duvar gibi devam eden sarp coğrafyasının, yalnız Belen geçidinde 600-700 metreye kadar alçaldığı geçitin, aynı zamanda askeri açıdan,ülke güvenliği açısından stratejik önemi vardır. Padişah bölgeye en kısa zamanda bir derbend oluşturulması talimatını verdi. Ancak, ömrü vefa etmedi. Kanuni Sultan Süleyman, babasının projesini hayata geçirdi. 1535 yılında Bağdat seferinden dönen padişah İstanbul’a doğru giderken Belen Boğazından geçmiş, buranın askeri önemini bir kere daha müşahede edip, geçide bir derbend kurulmasını emretmiş. Aynı yıl Derbend teşkiline başlandı. Arazinin çok engebeli ve yokuş oluşu sebebiyle, Türkmen şivesince buraya Belen adı verilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman, Kayseri,nin Develi İlçesinden seçme Oğuzlu 65 Yörük ailesini getirerek ilk mecburi iskan devlet eliyle gerçekleştirdi. İskanla birlikte, yaşanan yüzyılların dört yıldızlı otellerin işlevini gören Kervansaray (Han) inşa edildi. Hemen karşısına cami, hamam ve aynı sırada elli adet dükkan yapıldı. Bugün hala cami, hamam ve dükkanlar Belen halkının hizmetindeyken, tarihi kervansarayın tavanı çökmüş olup, avlusu kısmen yaz aylarında çayhane olarak kullanılmaktadır.
( Komple tadilata girmiş olup 2005’te hizmete girmesi beklenmektedir.) Kanuni Sultan Süleyman’ın bugün Hatay halkına nazende bir armağan olan külliyesi bakımsız haliyle bile oryantel estetiği ve sağlamlığıyla muhteşem tarihimizin ve kültürel zenginliklerimizin bütün güzelliklerini günümüze kadar ulaştırabilmiştir. Derbend teşkili amacıyla Belen’e getirilen halk vergiden muaf tutulmuştur. Çünkü görevleri nizami askeri takviye amacıyla korucu görevini üslenmişlerdir Daha sonraki yıllarda, köylü ve esnaftan müslim-gayri müslim, Osmanlının sosyo-kültürel mozayiğinin Belen’e yerleşerek nüfusun artmakta olduğunu görüyoruz. Bölgeden geçen Büyük Türk seyyahı Evliya Çelebi Belen yöresinden; Hava ve suyunun letafetinden halkın yüzü al-pençedir. Yalnız sokakları ve evleri gayetle dardır; diye not düşmüştür. Ormanlık ve engebeli olan coğrafi yapısıyla sosyal çalkantılara da değinmiştir. Hatta Sarımazı ile Soğukoluk (Güzelyayla) arasında, bu gün çiftliklerin ve Belen Belediye mezbahasının bulunduğu boğazı kastederek…”Hele Derebahçe nam bir mevki vardır. Neuzübillah gece-gündüz harami eksik olmaz..”demiştir. Derbend mensubu askeri birliğin görevi; bölgede asayişi ve halkın güvenliğini sağlamaktır. Aynı şekilde sorumlu oldukları birlikte, onarım ve tamirini de yaparlardı. Dış düşmana karşı da bütün sivil halk, tüm imkanlarını seferber ederek, hem askere lojistik destek verir, hem de vurucu güç olarak sıcak harbe katılırdı.
Derbentler diğer bir ifadeyle Asker-sivil karışımı, dış düşmana karşı organize olmuş, müşterek direniş merkezleriydi. Aynı tarihlerde, bugünkü Hatay coğrafyası içinde Payas, Bakras, Muratpaşa derbendleri meşur idi. Görev bölümüyle birlikte, derbendin kendi iç bünyesinde bir hiyerarşi de vardır. Bunlar yukardan aşağı, Derbernd ağası, çavuş, derbend Katibi, Muhtar, imam ve derbendin hizmetlileriydi. Başta Hac yolunun ve sure alaylarının güvenliği olmak üzere Belen Derbendi yüzlerce yıl halka ve devlete hizmet etmiştir. Belen Derbend, 1827’de Osmanlıya başkaldıran Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşanın ordularını Gedik’te aylarca oyaladılar. Mısır’dan yola çıkan ordu elini kolunu sallayarak Filistin-Ürdün-Suriye’yi engelsiz geçiyor, ancak Belen derbendinde duvara çarparcasına aylarca olduğu yere çakılıyor. Asi Mısır ordusu, Devlet-i ebed müddet adına ilk mukavemeti Belenlilerden görmüştür. Aylarca İstanbul’dan da herhangi bir destek takviye alamadan, geçitlere barikatlar kurarak vur-kaçlarla ve taciz atışlarıyla yılmadan çarpıştılar. Ancak bir Cuma günü ve Cuma namazı esnasında, belki Haçlıların yapabileceği bir gaddarlıkla Mısır Süvarilerinin ani baskınına uğradılar. İbadet halindeki insanlar kılıçtan geçirildi.
Bu baskında Belenliler 13 bin şehit verdi. Kurtulabilenler Benlidere ve Atık koruluklarına çekildiler. Fakat Anadolu içlerine hatta Kütahya önlerine kadar giren Mısır askerlerine, geri dönüşlerinde Toprakkale’den itibaren, Erzin Karamustafalıları, Ulaşlılar, Uzeyirli, Küçükalioğluları ve dağ koyaklarını tutan, öç almaya susamış, Belen’in şehit yakınları tarafından aralıksız çete baskınlarıyla toplam 60 bin nefer zayiat vermişler. Dünya tarihinde ilk defa Belen'in yerleşim birimi olarak ortaya çıkması Kanuni Sultan Süleyman devrinde olmuştur. Bu dönemden önce şu anki Belen’in bulunduğu coğrafyada bir yerleşim birimi olduğu kaynaklarda mevcut değildir. Kanuni Sultan Süleyman devrinden önce ki kaynaklarda, Belen'den çok şu an Belen'e bağlı ve Belen'e uzaklığı yaklaşık 23 km ve güney batısında bulunan Bakras ve şu an harabe bir şekilde olan Bakras kalesinden söz edilmektedir. Bakras mevkii ve Bakras kalesi eski dönemlerde çevresindeki bölgelerin korunması açısından önem arz ettiği için tarihte bir çok medeniyet bu kaleye sahip olmuştur ve Bakras kalesi tarihte bir çok medeniyete hizmet vermiştir. Kanuni Sultan Süleyman devrinden önce bir yerleşim biriminden ziyade geçit niteliğinde bir bölge olan Belen'in ve Bakras'ın eski tarihi hakkında bilgiler vilayet salnamelerinde mevcuttur.
Vilayet salnamelerinde geçen bilgilerde bu bölgenin Arap tarihinde mühim rol oynadığı ve Bakras mevkiinin Emeviler döneminde gayet bayındır bir bölge ve stratejik önemi olduğu geçmektedir. Belen, yerleşim birimi olarak kurulumundan evvel geçit bölgesi olduğu için Hac yolu olarak kullanıldığı kaynaklarda açıklanmaktadır. Ayrıca Belen geçidi Osmanlı Devleti zamanında Surre Alaylarının geçtiği güzergah üzerindedir. İstanbul Kartal'dan hareket eden Surre alayı Adana - Misis, Kurtkulağı Payas, Belen, Antakya üzerinden Halep vilayetine geçmekteydi. Adana ile Antakya arasında yol boyunca Surre Alayının güvenliğinden de Payas sancak beyi sorumluydu. Tarihi süreç içerisinde birçok olaya tanıklık eden Belen'in bir yerleşim birimi olarak kurulmasını düşünen ve proje eden Yavuz Sultan Selim'dir. Yavuz Sultan Selim Çaldıran savaşına giderken bu bölgeden geçmiş, bir kumandan gözüyle bölgeyi incelemiş ve stratejik önemi nedeniyle bu bölgeye bir derbent (dar geçit) oluşturulması emrini vermiştir. Belen'in ilk kuruluşu derbent şeklinde olup Kanuni Sultan Süleyman devrinde gerçekleşmiştir. Kanuni Sultan Süleyman buradan geçerken Belen'e birer cami, han hamam ve kervansaray yapılmasını emretmiş ve buraya ailelerin yerleştirilerek bölgenin derbent şeklinde teşekkülünü emretmiştir.
Bir süre sonra da Belen mevkiine 250 derbentçi yerleştirilerek Belen derbent şeklinde kurulmuş ismine de Derbend-i Cebei-i Bakras maa İskenderun denilmiştir. Bir kaç sene sonra da etraftan Belen'e 65 aile daha yerleştirilmiştir. İsmine de Ayne't-tell mezrua'sı (Tepecik Tımarı) denilmiştir. Belen'de o devirde yapılan sosyal tesisler (bunlar Kanuni Sultan Süleyman zamanında bir cami, han, hamam ve imaretten oluşmaktadır) ve halkının vergilerden muaf tutulması, önemli bir geçit ve derbent yeri olan bu mahallin hemen yakınında eski bir yerleşim merkezi durumundaki Bakras'a rağmen kısa zamanda gelişim sağlamıştır. Belen'den eserinde bahseden Evliya Çelebi'de o devirlerdeki Belen köyünün durumundan söz etmektedir. Belen'in Halep eyaletine bağlı bir voyvodalık olduğunu ve yüz elli akçalık bir kaza olduğunu yedi yüz adet ev bulunduğunu ve bu evlerin birbiri üzerine havaleli bir bayır üzerinde kurulduğunu kaydetmektedir. Belen'in köy kimliğinden kurtulup kasaba haline gelmesi ise 1183 hicri tarihinde gerçekleşmiştir. Osmanlı Padişahlarından III. Mustafa Han (1757 - 1774) zamanında Adana mutasarrıfı (eskiden bir sancağın en büyük yönetim görevlisi) olan
Abdurrahman Paşa'nın yardımıyla Belen’e 400 aile daha yerleştirilerek Ayne't-tel mezruası olan Belen'in ismi resmi emirle Beylan şeklinde değiştirilmiştir Belen bu tarihlerden sonra zaman içerisinde yapılan çalışmalar neticesinde gelişmesine devam etmiştir. Belen Osmanlı devlet teşkilatının idari düzenlemeleri gereğince 1865 tarihinde Halep Vilayetinin Payas sancağına bağlı bir konuma getirilmiştir. Bu tarihten önce Adana Vilayetine bağlı durumdadır. Halep Vilayetinin valiliğine ise 1867 tarihinden itibaren Ahmet Cevdet Paşa atanmıştır. Belen'in gelişmesini bulunduğu stratejik konuma borçludur. Ayrıca Osmanlı devleti zamanında yapılan sosyal tesisler gelişmesindeki diğer bir etkendir. Belen'in gelişmesinde diğer bir faktör Belen'in tam ortasından geçen yoldur. Halep vilayetinin Payas sancağına bağlı ikinci dereceden merkez kaza konumunda olan Belen'in XIX. Yüzyılda Ahmet Cevdet Paşa'nın verdiği bilgiler ışığında: İskenderun'la birlikte Belen'de 1729 hane Müslüman, 312 hanesi de Hıristiyan olmak üzere toplam 2041 hanelik nüfus mevcuttu. Belen'in tarihi seyri içerisindeki gelişmesine engel teşkil eden hadiseler de olmuştur. Belen'de 1238 ve 1288 hicri yıllarında olmak üzere iki defa deprem felaketine maruz kalmıştır. Kendi kendini toparlaması kaynakların ifadesi ile 20 - 30 seneyi bulmuştur. Belen’in kendini toparlayıp eski günlerine kavuşmasında Sultan II. Abdülhamid'in katkıları çok büyüktür. Belen'in tarihi süreç içerisinde gelişmesinde ki II. Abdülhamid Han'in payı kendi cebinden yaptığı eğitim ve ticarete dönük yatırımlardır. Belen’i günümüzde ortadan kesen E 91 karayolunun temelleri de o dönemde Sultan II. Abdülhamid Han'ın çalışmaları sayesinde atılmıştır. Halep Vilayeti salnamelerine göre 1904 tarihi itibariyle Beylan'a bağlı beş mahalleden ve elli köy isminden bahsetmektedir: 1-Bakras 2-Şenbek 3-Kilise 4-Muhlisali 5-Hamar
Sultan Selim Han 1516 yılında Mercidabık Zaferi ve Kilis ovasında Mısır Memluklarının bozgunu öncesinde ilk defa Belen geçidini bir kurmay gözüyle inceledi. Anadolu’nun Kuzey Suriye’ye açılan en uygun geçit olduğunu tesbit etti. Amanosların ikibin metre yüksekliğinde 150 kilometre boyunca bir duvar gibi devam eden sarp coğrafyasının, yalnız Belen geçidinde 600-700 metreye kadar alçaldığı geçitin, aynı zamanda askeri açıdan,ülke güvenliği açısından stratejik önemi vardır. Padişah bölgeye en kısa zamanda bir derbend oluşturulması talimatını verdi. Ancak, ömrü vefa etmedi. Kanuni Sultan Süleyman, babasının projesini hayata geçirdi. 1535 yılında Bağdat seferinden dönen padişah İstanbul’a doğru giderken Belen Boğazından geçmiş, buranın askeri önemini bir kere daha müşahede edip, geçide bir derbend kurulmasını emretmiş. Aynı yıl Derbend teşkiline başlandı. Arazinin çok engebeli ve yokuş oluşu sebebiyle, Türkmen şivesince buraya Belen adı verilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman, Kayseri,nin Develi İlçesinden seçme Oğuzlu 65 Yörük ailesini getirerek ilk mecburi iskan devlet eliyle gerçekleştirdi. İskanla birlikte, yaşanan yüzyılların dört yıldızlı otellerin işlevini gören Kervansaray (Han) inşa edildi. Hemen karşısına cami, hamam ve aynı sırada elli adet dükkan yapıldı. Bugün hala cami, hamam ve dükkanlar Belen halkının hizmetindeyken, tarihi kervansarayın tavanı çökmüş olup, avlusu kısmen yaz aylarında çayhane olarak kullanılmaktadır.
( Komple tadilata girmiş olup 2005’te hizmete girmesi beklenmektedir.) Kanuni Sultan Süleyman’ın bugün Hatay halkına nazende bir armağan olan külliyesi bakımsız haliyle bile oryantel estetiği ve sağlamlığıyla muhteşem tarihimizin ve kültürel zenginliklerimizin bütün güzelliklerini günümüze kadar ulaştırabilmiştir. Derbend teşkili amacıyla Belen’e getirilen halk vergiden muaf tutulmuştur. Çünkü görevleri nizami askeri takviye amacıyla korucu görevini üslenmişlerdir Daha sonraki yıllarda, köylü ve esnaftan müslim-gayri müslim, Osmanlının sosyo-kültürel mozayiğinin Belen’e yerleşerek nüfusun artmakta olduğunu görüyoruz. Bölgeden geçen Büyük Türk seyyahı Evliya Çelebi Belen yöresinden; Hava ve suyunun letafetinden halkın yüzü al-pençedir. Yalnız sokakları ve evleri gayetle dardır; diye not düşmüştür. Ormanlık ve engebeli olan coğrafi yapısıyla sosyal çalkantılara da değinmiştir. Hatta Sarımazı ile Soğukoluk (Güzelyayla) arasında, bu gün çiftliklerin ve Belen Belediye mezbahasının bulunduğu boğazı kastederek…”Hele Derebahçe nam bir mevki vardır. Neuzübillah gece-gündüz harami eksik olmaz..”demiştir. Derbend mensubu askeri birliğin görevi; bölgede asayişi ve halkın güvenliğini sağlamaktır. Aynı şekilde sorumlu oldukları birlikte, onarım ve tamirini de yaparlardı. Dış düşmana karşı da bütün sivil halk, tüm imkanlarını seferber ederek, hem askere lojistik destek verir, hem de vurucu güç olarak sıcak harbe katılırdı.
Derbentler diğer bir ifadeyle Asker-sivil karışımı, dış düşmana karşı organize olmuş, müşterek direniş merkezleriydi. Aynı tarihlerde, bugünkü Hatay coğrafyası içinde Payas, Bakras, Muratpaşa derbendleri meşur idi. Görev bölümüyle birlikte, derbendin kendi iç bünyesinde bir hiyerarşi de vardır. Bunlar yukardan aşağı, Derbernd ağası, çavuş, derbend Katibi, Muhtar, imam ve derbendin hizmetlileriydi. Başta Hac yolunun ve sure alaylarının güvenliği olmak üzere Belen Derbendi yüzlerce yıl halka ve devlete hizmet etmiştir. Belen Derbend, 1827’de Osmanlıya başkaldıran Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşanın ordularını Gedik’te aylarca oyaladılar. Mısır’dan yola çıkan ordu elini kolunu sallayarak Filistin-Ürdün-Suriye’yi engelsiz geçiyor, ancak Belen derbendinde duvara çarparcasına aylarca olduğu yere çakılıyor. Asi Mısır ordusu, Devlet-i ebed müddet adına ilk mukavemeti Belenlilerden görmüştür. Aylarca İstanbul’dan da herhangi bir destek takviye alamadan, geçitlere barikatlar kurarak vur-kaçlarla ve taciz atışlarıyla yılmadan çarpıştılar. Ancak bir Cuma günü ve Cuma namazı esnasında, belki Haçlıların yapabileceği bir gaddarlıkla Mısır Süvarilerinin ani baskınına uğradılar. İbadet halindeki insanlar kılıçtan geçirildi.
Bu baskında Belenliler 13 bin şehit verdi. Kurtulabilenler Benlidere ve Atık koruluklarına çekildiler. Fakat Anadolu içlerine hatta Kütahya önlerine kadar giren Mısır askerlerine, geri dönüşlerinde Toprakkale’den itibaren, Erzin Karamustafalıları, Ulaşlılar, Uzeyirli, Küçükalioğluları ve dağ koyaklarını tutan, öç almaya susamış, Belen’in şehit yakınları tarafından aralıksız çete baskınlarıyla toplam 60 bin nefer zayiat vermişler. Dünya tarihinde ilk defa Belen'in yerleşim birimi olarak ortaya çıkması Kanuni Sultan Süleyman devrinde olmuştur. Bu dönemden önce şu anki Belen’in bulunduğu coğrafyada bir yerleşim birimi olduğu kaynaklarda mevcut değildir. Kanuni Sultan Süleyman devrinden önce ki kaynaklarda, Belen'den çok şu an Belen'e bağlı ve Belen'e uzaklığı yaklaşık 23 km ve güney batısında bulunan Bakras ve şu an harabe bir şekilde olan Bakras kalesinden söz edilmektedir. Bakras mevkii ve Bakras kalesi eski dönemlerde çevresindeki bölgelerin korunması açısından önem arz ettiği için tarihte bir çok medeniyet bu kaleye sahip olmuştur ve Bakras kalesi tarihte bir çok medeniyete hizmet vermiştir. Kanuni Sultan Süleyman devrinden önce bir yerleşim biriminden ziyade geçit niteliğinde bir bölge olan Belen'in ve Bakras'ın eski tarihi hakkında bilgiler vilayet salnamelerinde mevcuttur.
Vilayet salnamelerinde geçen bilgilerde bu bölgenin Arap tarihinde mühim rol oynadığı ve Bakras mevkiinin Emeviler döneminde gayet bayındır bir bölge ve stratejik önemi olduğu geçmektedir. Belen, yerleşim birimi olarak kurulumundan evvel geçit bölgesi olduğu için Hac yolu olarak kullanıldığı kaynaklarda açıklanmaktadır. Ayrıca Belen geçidi Osmanlı Devleti zamanında Surre Alaylarının geçtiği güzergah üzerindedir. İstanbul Kartal'dan hareket eden Surre alayı Adana - Misis, Kurtkulağı Payas, Belen, Antakya üzerinden Halep vilayetine geçmekteydi. Adana ile Antakya arasında yol boyunca Surre Alayının güvenliğinden de Payas sancak beyi sorumluydu. Tarihi süreç içerisinde birçok olaya tanıklık eden Belen'in bir yerleşim birimi olarak kurulmasını düşünen ve proje eden Yavuz Sultan Selim'dir. Yavuz Sultan Selim Çaldıran savaşına giderken bu bölgeden geçmiş, bir kumandan gözüyle bölgeyi incelemiş ve stratejik önemi nedeniyle bu bölgeye bir derbent (dar geçit) oluşturulması emrini vermiştir. Belen'in ilk kuruluşu derbent şeklinde olup Kanuni Sultan Süleyman devrinde gerçekleşmiştir. Kanuni Sultan Süleyman buradan geçerken Belen'e birer cami, han hamam ve kervansaray yapılmasını emretmiş ve buraya ailelerin yerleştirilerek bölgenin derbent şeklinde teşekkülünü emretmiştir.
Bir süre sonra da Belen mevkiine 250 derbentçi yerleştirilerek Belen derbent şeklinde kurulmuş ismine de Derbend-i Cebei-i Bakras maa İskenderun denilmiştir. Bir kaç sene sonra da etraftan Belen'e 65 aile daha yerleştirilmiştir. İsmine de Ayne't-tell mezrua'sı (Tepecik Tımarı) denilmiştir. Belen'de o devirde yapılan sosyal tesisler (bunlar Kanuni Sultan Süleyman zamanında bir cami, han, hamam ve imaretten oluşmaktadır) ve halkının vergilerden muaf tutulması, önemli bir geçit ve derbent yeri olan bu mahallin hemen yakınında eski bir yerleşim merkezi durumundaki Bakras'a rağmen kısa zamanda gelişim sağlamıştır. Belen'den eserinde bahseden Evliya Çelebi'de o devirlerdeki Belen köyünün durumundan söz etmektedir. Belen'in Halep eyaletine bağlı bir voyvodalık olduğunu ve yüz elli akçalık bir kaza olduğunu yedi yüz adet ev bulunduğunu ve bu evlerin birbiri üzerine havaleli bir bayır üzerinde kurulduğunu kaydetmektedir. Belen'in köy kimliğinden kurtulup kasaba haline gelmesi ise 1183 hicri tarihinde gerçekleşmiştir. Osmanlı Padişahlarından III. Mustafa Han (1757 - 1774) zamanında Adana mutasarrıfı (eskiden bir sancağın en büyük yönetim görevlisi) olan
Abdurrahman Paşa'nın yardımıyla Belen’e 400 aile daha yerleştirilerek Ayne't-tel mezruası olan Belen'in ismi resmi emirle Beylan şeklinde değiştirilmiştir Belen bu tarihlerden sonra zaman içerisinde yapılan çalışmalar neticesinde gelişmesine devam etmiştir. Belen Osmanlı devlet teşkilatının idari düzenlemeleri gereğince 1865 tarihinde Halep Vilayetinin Payas sancağına bağlı bir konuma getirilmiştir. Bu tarihten önce Adana Vilayetine bağlı durumdadır. Halep Vilayetinin valiliğine ise 1867 tarihinden itibaren Ahmet Cevdet Paşa atanmıştır. Belen'in gelişmesini bulunduğu stratejik konuma borçludur. Ayrıca Osmanlı devleti zamanında yapılan sosyal tesisler gelişmesindeki diğer bir etkendir. Belen'in gelişmesinde diğer bir faktör Belen'in tam ortasından geçen yoldur. Halep vilayetinin Payas sancağına bağlı ikinci dereceden merkez kaza konumunda olan Belen'in XIX. Yüzyılda Ahmet Cevdet Paşa'nın verdiği bilgiler ışığında: İskenderun'la birlikte Belen'de 1729 hane Müslüman, 312 hanesi de Hıristiyan olmak üzere toplam 2041 hanelik nüfus mevcuttu. Belen'in tarihi seyri içerisindeki gelişmesine engel teşkil eden hadiseler de olmuştur. Belen'de 1238 ve 1288 hicri yıllarında olmak üzere iki defa deprem felaketine maruz kalmıştır. Kendi kendini toparlaması kaynakların ifadesi ile 20 - 30 seneyi bulmuştur. Belen’in kendini toparlayıp eski günlerine kavuşmasında Sultan II. Abdülhamid'in katkıları çok büyüktür. Belen'in tarihi süreç içerisinde gelişmesinde ki II. Abdülhamid Han'in payı kendi cebinden yaptığı eğitim ve ticarete dönük yatırımlardır. Belen’i günümüzde ortadan kesen E 91 karayolunun temelleri de o dönemde Sultan II. Abdülhamid Han'ın çalışmaları sayesinde atılmıştır. Halep Vilayeti salnamelerine göre 1904 tarihi itibariyle Beylan'a bağlı beş mahalleden ve elli köy isminden bahsetmektedir: 1-Bakras 2-Şenbek 3-Kilise 4-Muhlisali 5-Hamar
Belen Tarihi ve Turizm
(Tarihi Yerler)
1 - HAN - KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN BELEN KERVANSARAYI
Kervansaray Kanuni Sultan Süleyman Han tarafından yaptırılmıştır. Belen merkez cami karşısında yer almaktadır.
Geçmişte içerisinde bir çok insan ve hayvanı barındıran bu tarihi yapı, bir ara çay bahçesi olarak tanzim edilmiştir.
Günümüze kısmen yıkılmış durumda ve yapılan onarımlarla da değişikliğe uğrayarak ulaşan yapı, iki yıldan bu yana
restore çalışmaları devam etmekte ve yepyeni bir görünüm almaktadır.
Kervansarayın ilk planına göre, günümüzde kaymakamlık binasının bulunduğu batı yönde devam ederek daha geniş bir
alanı kaplamakta ve güney cephe eksenindeki girişin her iki yanında da simetrik olarak planlanmış ikişer mekan daha yer
almaktadır. Buna ilaveten bugün örtüsü yıkılmış mekanlarında plana işlendiği dikkat çekmektedir.
Planda 70 x 31 metre (2240 m2), bugün ise 35.40 x 30 metre (1062 m2) boyutlarında avlusuz kapalı tipteki hana, güney
cephede eksenden batıya kayık yönde açılan taçkapı ve onun gerisindeki giriş mekanıyla ulaşılır. Kapalı bölümde boyuna 4,
enine 3 sahınlı denilebilecek paye atılımı ve kemer bağlantısı göze çarpar. Sivri kemerle caddeye açılan
ve üzeri tonoz örtülü taçkapıyla 4.20 x 3.70 metre boyutlarında, köşe üçgenleriyle geçilen kubbeli bir mekana girilir.
Bu kubbeli mekanın batı duvarında bir kısmı ayakta kalan 1.40 metre derinliğinde bir niş karşımıza çıkar.
Doğu tarafta ise kemerli bir kapıyla pandantif geçişli kubbeyle örtülü bir mekana geçilir. 25 m2 boyutundaki bu mekan,
güney duvarın üst seviyesinde yer alan mazgal tipinde iki pencereyle dışa açılmakta, kuzey duvarında ise bir niş
(ocak nişi) bulunmaktadır. Eski yol ve giriş bölümüyle yakın bağlantılı odanın, han personeline ait olabileceği kuvvetle
muhtemeldir.
Özgününde hanın içine kapı ile açıldığı anlaşılan bitişikte ki ikinci kubbeli oda, yakın bir tarihte değişiklik geçirerek farklı
bir işlev için kullanılmıştır. Yapılan değişiklikle odanın kuzeyinde bulunan kapı örülmüş, onun yerine güney duvarda sağır
kemer içine oldukça büyük bir pencere ve kapı açılmıştır. Tahminen bu mekan, hanın kapalı bölümüyle olan
bağlantısından dolayı seçkin konukların kaldığı oda olarak düzenlendiği varsayılmaktadır.
Handa esas hacmi oluşturan ana bölüme gelince; kubbeli giriş mekanındaki sivri bir kemerle dikdörtgen biçimindeki salona ulaşılır.
Günümüzde yer taşıyıcı, bağlayıcı ve örtülü sistemi çöken, yada yok olan kapalı bölüm, duvar ve payelerdeki kemer başlangıcı ve
konsol izlerinden, yıkılan birimlerinde, diğer birimler gibi çeşitlilik gösteren payelerin taşıdığı kemerle birbirine bağlanıp çapraz
tonozlarla örtülü olduğu anlaşılmaktadır.
Yapıdaki taşıyıcı sistem olarak beden duvarları ve payelerin dışında, duvar payeleri de karşımıza çıkar. Yalnız, kuzeybatı
köşede, statistikten dolayı tonozu desteklemek için zeminden örtü sistemine kadar 1 metre genişliğinde herde duvarı
örülmüştür.
Taşıyıcı ve bağlayıcı özelliği olan kemerler, geniş tipte düzenlenmiş olup üzerlerindeki çapraz tonozları taşımaktadır. Kemerlerin
yüksekliği zeminden anahtar taşına kadar 5.50 metredir. Tonoz sistemi içinde, tek örnek olarak bir tepe açıklığı göze çarpar.
Aydınlatma düzeni ise cephelerle çok oynadığı için anlaşılamayacak duruma dönüşmüştür.
Yapının cephelerinde tarihi yola baka güney cephe ana cephe özelliği taşır. Bütünü düşündüğümüzde çok yalın biçimde tasarlanan
yapı, giriş ve yanında inşa edilen kubbeli odalarıyla cephe mimarisinde yükseklik boyutunda vurgulanmıştır. Daireden çok ovala
yaklaşan biçimleriyle kubbeler, kasnaksız olarak inşa edilmiştir. Handaki tek girişi sağlayan taçkapı, sade düzenlenmesinin yanı sıra,
yük hayvanlarının da girişini kolaylaştırma düşüncesiyle yüksek ve geniş tutulmuştur. Kapının üzerinde yapım tarihini veren bir kitabeyle
karşılaşılır. Cephede batıdan doğuya doğru ilerlediğimizde, girişe bitişik odanın iki küçük penceresi, ikinci odanın sonradan açılan kapı
ve penceresi ile yıkılan bir bölüm dikkat çeker. Cephe günümüze yakın bir tarihte kireçle sıvandığı için malzemesi ve harç dokusu yer
yer anlaşılamamaktadır. Sokağa bakan kuzey ve doğu cephelerle çok oynandığından cephe mimarisi açısından kesin bir şey söylemek
zordur.
Hanın üzeri Evliya Çelebi’nin ifadesi ile gravürdeki görünüme göre kurşunla kaplı iken, sonradan kurşunlar sökülmüş ve düz
toprak haline dönüşmüştür. Örtü sisteminde kubbeli odaların üzerine gelen kısımlarda baca izine rastlanması, bir zamanlar bu
odalarda ocak nişinin bulunduğunu göstermektedir.
Han Kitabesinin Türkçe’si şöyledir:
“BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM.
Bu büyük hanı en büyük sultan en azametli hakan Allah’ın yeryüzündeki gölgesi insanların sultanı, Arap ve Acem sultanlarının efendisi Mekke ve Medine’nin yardımcısı Sultan Selim şah oğlu Sultan Süleyman Han –Allah hükümdarlığını ve saltanatını daim kılsın- salat ve selamının en faziletlisinin üzerinde olduğu Nebinin (Peygamber) hicret yılı itibarıyla 957 senesinin Şaban-ı muazzam ayında yapılması… (emretti) Şaban 957/Ağustos – Eylül 1553” resimler yüklenecektir
2 - KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN BELEN MERKEZ CAMİİ
Belen cami salnamelerdeki ifadesiyle Kanuni Sultan Süleyman Han hazretleri tarafından 959 tarihinde yapılma emri verilmiştir. Belen merkez cami konumunda olan bu mabed halen ayaktadır ve ibadete açıktır. Kalın duvarlarla ve iki bölüm halinde inşa edilmiş olan bu cami Belen’de yukarı çarşı olarak tabir edilen eski şose yol üzerinde ve çarşı merkezinde yer almaktadır. Yapı, güneyinde merkezi bir ana kubbenin üç yanını çevreleyen eyvanlarla kuşatılan harim; kuzeye sonradan eklendiği tahmin edilen iki bölümlü kısım, bu iki kısım arasına yerleştirilen minare ve doğudaki yeni eklenen bölüm ve güneydeki hazireden oluşur. Giriş kuzey bölme duvarının eksenine açılan bir taçkapıyla sağlandığı harim, merkezde kırık köşe üçgenleriyle geçilen kubbelerle örtülü kare bir mekanın, kuzey hariç üç yönden beşik tonoz örtülü eyvanlar şeklinde düzenlenmesinden oluşmuştur. İçine mihrap ve minberin yerleştirildiği güney eyvan, simetrik olarak planlanmış, doğu ve batı yan eyvanlardan daha küçük tutulduğu için de harim enine dikdörtgen şeklini almıştır. Üzeride kitabenin de yer aldığı taçkapı ve içindeki giriş kapısından başka harimde, alt seviyede açılmış güney duvarda dört, kuzeyde iki, batıda ise dikdörtgen biçiminde bir pencere açıklığı karşımıza çıkar. Doğu eyvanın doğu duvarındaki pencere, sonradan inşa edilen tek bölüme geçiş için büyütülerek kapı haline dönüştürülmüştür. Harimde, güney duvar içine yerleştirilen yarım yuvarlak tipte bir mihrap ile mimber göze çarpar. Giriş kuzey duvar içine açılan bir merdivenle sağlanır. Bu merdiven aynı zamanda minarenin çıkış yoludur. Kuzey cephe eksenindeki bir kapıyla girişin sağlandığı kuzey bölüm, yine doğu – batı doğrultusunda dikdörtgen planlı olup eksende yer alan iki payeyle kendi içinde iki sahından oluşur. Beden duvarları ve payeler dışında, doğu ve batıda iki duvar ayağı tarafından da taşınan ek bölümün üzeri boydan boya çapraz tonozlarla örtülmüştür. Kapı dışında kuzeye beş, doğuya bir, batıya ise üç olmak üzere alt ve üst seviyede çeşitli tipte pencereler açılmıştır. Güneyde ise harimle irtibatı sağlayan kapı haricinde, iki uç köşeye yakın konumda açılan iki pencereyle mihrabiyeler karşımıza çıkar Girişin harim içinde bir açıklıkla sağlandığı minare çokgen tek şerefeli bodur bir kuruluş olarak yeniden elden geçmiştir. XX. Yüzyıl içinde şerefesi külahı biçim değişikliğine uğramıştır. Belen’in artan nüfusuna paralel olarak oldukça yeni bir tarihte, caminin doğu tarafına ek bir bölüm inşa edilmiştir. İçinde bir mihrabında bulunduğu yeni kısma, hem harim içinden, hem de kuzey cephede açılan kapılarla giriş sağlanır.Çok sade planlanan ek kısım, sık açılan pencerelerle oldukça aydınlıktır. Camide güney ve batı cepheler özgürlüğünü korumakla birlikte, kuzey ve doğu cephelerde değişiklikler gözlemlenmektedir. Doğu cephe yeniden inşa edildiği için kayda değer bir özellik göstermez. Evliya Çelebi’ye göre XVII. Yüzyılda üstü kurşunla kaplanan cami, günümüze yakın bir tarihte beton kaplamalı düz dam şekline dönüştürülmüştür. Ayrıca yapının çokgen kasnaklı kubbesi, minaresi ve güney cephesi kireçle sıvanmıştır. Caminin güneyinde bir teras üzerinde hazireyle karşılaşılır. Hazireye kimlerin gömülü olduğu bilinmemektedir. Camide dikkat çeken bir özellik sultan yapısı olmasına karşın tek minareli oluşudur. Camide kuzey bölümden ibadet mekanına giriş sağlayan kapının üzerinde yer alan kitabe üç satır halinde sülüs yazıyla yazılmıştır. Kitabenin Türkçesi: “Bu mübarek caminin yapılmasını en büyük sultan ve haşmetli hakan insanların ve padişahların padişahı Sultan Selim Han oğlu Süleyman –Allah hükümdarlığını daim etsin– emretti.
“ 3 - BAKRAS KALESİ
Kale Antakya – İskenderun karayolunun 25. kilometresinden batıya ayrılan yol ile buraya 7 – 8 km. kadar uzaklıkta, adını bu kaleden alan ve ilçemizin en kalabalık köyü olan, bu günkü adıyla Ötençay’da (Bakras) bulunmaktadır. Bakras kalesinin tarihi çok eski olup ilkçağlara kadar dayanmaktadır. Hakkında çeşitli rivayetler ileri sürülmüştür. Bunlarda biride Ammuri Kralı Dakianus’un bu kaleyi inşa ettirdiğidir. Dakianus yaz mevsimi İskenderun – Arsuz arasında bulunan Gülcihan sayfiyesinde geçirdikten sonra, Suriye’ye dönerken sarp geçitlerden geçerek şimdiki Bakras Kalesinin bulunduğu yerde atından düşüp uçuruma yuvarlanan çok sevdiği karısı Bağrez’in hatırasına bu kaleyi inşa ettirmiştir olan bu kale 26 Eylül 1183 tarihinde Salahaddin Eyyübi’ye Haçlılar tarafından teslim edilmiştir. Salahaddin’in kumandanı Alemüddin Süleyman bin Candar, kaleyi 11191 yılında yıktırınca, Ermeniler bir süre sonra bu bölgeyi ele geçirdiler ve kaleyi yeniden inşa ederek müstahkem bir mevki haline getirdiler. Osmanlılar ve Memluklular arasında da çekişmelere sahne olan kale, Yavuz Sultan Selim tarafından 1516 yılında kesin olarak zapt edildi. Ancak bu tarihten sonra hudutlardan uzak bir iç kale haline geldiği için, fazla bir siyasi rolü kalmamıştır. Kale iki tarafı derin vadilerle ayrılan, çok sarp bir tepe üzerinde inşa edilmiştir. Kalenin hemen altında Bakras Köyü bulunmaktadır. Kaleye, köyün güney tarafından stabilize bir yol ile çıkılmaktadır. Kalenin doğu cephesinde olan giriş kapısına ise patika bir yol ile ulaşılmaktadır. Kalenin başka cephelerinden girişi yoktur. Kale; kare bir plan arz etmekte ise de, doğu ve güney cephesi çok az bir şekilde belirlenen bir yay çizmektedir. Güney ve batı kısmında dar bir koridorla çevrelenmiş olan kalenin kuzey tarafı çok derin bir uçurumdur. Kalenin girişi bugün tamamen yıkılmış ve belirsiz bir vaziyet almıştır. Kemerli geniş bir kapısı olduğu rivayet edilen girişten sonra, sola doğru uzanan koridor, kaleyi kuzey - batı köşesine kadar çevrelemektedir. Bu galeride iç tarafa açılmış hücreler bulunmaktadır. Dışa ise, çok küçük mazgal gözetleme pencereleri açılmıştır. Girişi takiben orta alana ulaşmadan, sağda ve solda geniş odalar yer almaktadır. Tonoz bir kubbe ile örtülü mekandan sonra girilen bahçe kısmı, bugün taş yığınları ile dolu bir vaziyettedir. Evliya Çelebi'nin haber verdiği ve yakın zamana kadar görülebilen şadırvan ve su haznesinden bugün bir iz kalmamıştır. Orta alanın kuzeyinde ve güneyinde üzeri hala örtülü olan dikdörtgen planlı iki salon bulunmaktadır. Kuzeydeki salonun kuzeydoğu köşesinde bir şömine ve kuzey duvarı ile güney duvarında pencereler bulunmaktadır. Burasının kale komutanının odası olduğu tahmin edilebilir. Salondan doğu kısmında bulunan ve üç tarafı açık olan mekana bir çıkış vardır. Burası gayet manzaralı ve serin bir yer olup kalenin balkonu mesafesindedir. Salondan, batı tarafta bulunan kuzeyi tamamen açık tonoz kubbeli bir mekana geçiş vardır. Burası, batı kısmını çevreleyen koridorla ve orta alan ile bağlantılıdır. Güneyde bulunan dikdörtgen salona da geçilen bu kısmın batı cephesindeki üst odaların sahanlığı olduğu tahmin edilebilir. Güneyde bulunan ikinci salon, daha önce kilise olarak kullanılmıştır. Evliya Çelebi'de kaydedilen yer burası olmalıdır. Ancak bugün mihrap veya cami herhangi bir unsuru ile ilgili bütün özellikleri silinmiştir. Bu salon, kumandanın odasından ve orta alandan iki metre kadar daha yüksektir Bu kısımların dışında kalenin hemen tamamı tanınmayacak kadar harap olmuş ve taş yığını haline gelmiştir. Çok müstahkem bir kale olan Bakras kalesi, çoğunlukla kesme taştan inşa edilmiştir. Ancak bazı kaba duvarlarında yığma taş da kullanılmıştır. Kalenin suyunu taşıyan üzeri örtülü su kanallarının izleri, güney tarafındaki vadide görülmektedir. Ancak bu izler bugün çok belirsizleşmiştir. İnsanlık tarihi içerisinde bir çok olaya tanıklık etmiş, özellikle de bölgemizin tarihi geçmişinde çok önemli bir yeri ve başrolü bulunan ve de hepsinden önemlisi en önemli tarihi eserlerinden birisi olan
Bakras Kalesi maalesef günümüzde tanınmayacak bir hale gelmektedir. Tarih ve kültür mirasımıza verdiğimiz önemsizliğin bir göstergesi olarak, tüm unutulmuşluğuna, yağmalanmışlığına, bakımsızlığına rağmen, belki de bizleri utandırmak için inatla ayakta kalmaya çabalayan Bakras Kalesi, doğaya karşı verdiği amansız yaşam savaşında eğer el atılmazsa ne yazık ki yenilmeye muhtaç bir tarihi eserimiz olarak yakın bir tarihte, Üzerinde taşıdığı tüm tarihin izlerini silerek bir gün yok olup gidecek. Tarihin karanlığında eriyip giden diğerleri gibi… İlçemiz Belen’le ilgili ulaşılan belgelerde adı geçen bazı eserlerin günümüze kadar ulaşamadığı ve tarihin akışı içinde çeşitli etmenler sonucunda yitip kaybolduğu görülmektedir. Hanlar, çeşmeler, debbeğhaneler, hamamlar ve hükümet konağı bunlardan bazılarıdır…
BAKRAS KÖPRÜSÜ
Bu tarihi köprü Bakras çayı üzerinde olup uzunluğu 12 metre kadardır. Tek kemerli olan köprü kesme taşlarla inşa edilmiştir. Köprünün üzeri kaldırımlı ve kenarları ızgaralı olup bu ızgaralar ve kaldırımlar şu anda tahrip edilmiş bir haldedir. Köprü günümüzde de kullanılmaktadır, ancak bakım ve ilgiye muhtaç bir durumdadır.
4 - BELEN ŞEHİTLER ABİDESİ (Tarihi ve Mesire Yerler)
Bu büyük hanı en büyük sultan en azametli hakan Allah’ın yeryüzündeki gölgesi insanların sultanı, Arap ve Acem sultanlarının efendisi Mekke ve Medine’nin yardımcısı Sultan Selim şah oğlu Sultan Süleyman Han –Allah hükümdarlığını ve saltanatını daim kılsın- salat ve selamının en faziletlisinin üzerinde olduğu Nebinin (Peygamber) hicret yılı itibarıyla 957 senesinin Şaban-ı muazzam ayında yapılması… (emretti) Şaban 957/Ağustos – Eylül 1553” resimler yüklenecektir
2 - KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN BELEN MERKEZ CAMİİ
Belen cami salnamelerdeki ifadesiyle Kanuni Sultan Süleyman Han hazretleri tarafından 959 tarihinde yapılma emri verilmiştir. Belen merkez cami konumunda olan bu mabed halen ayaktadır ve ibadete açıktır. Kalın duvarlarla ve iki bölüm halinde inşa edilmiş olan bu cami Belen’de yukarı çarşı olarak tabir edilen eski şose yol üzerinde ve çarşı merkezinde yer almaktadır. Yapı, güneyinde merkezi bir ana kubbenin üç yanını çevreleyen eyvanlarla kuşatılan harim; kuzeye sonradan eklendiği tahmin edilen iki bölümlü kısım, bu iki kısım arasına yerleştirilen minare ve doğudaki yeni eklenen bölüm ve güneydeki hazireden oluşur. Giriş kuzey bölme duvarının eksenine açılan bir taçkapıyla sağlandığı harim, merkezde kırık köşe üçgenleriyle geçilen kubbelerle örtülü kare bir mekanın, kuzey hariç üç yönden beşik tonoz örtülü eyvanlar şeklinde düzenlenmesinden oluşmuştur. İçine mihrap ve minberin yerleştirildiği güney eyvan, simetrik olarak planlanmış, doğu ve batı yan eyvanlardan daha küçük tutulduğu için de harim enine dikdörtgen şeklini almıştır. Üzeride kitabenin de yer aldığı taçkapı ve içindeki giriş kapısından başka harimde, alt seviyede açılmış güney duvarda dört, kuzeyde iki, batıda ise dikdörtgen biçiminde bir pencere açıklığı karşımıza çıkar. Doğu eyvanın doğu duvarındaki pencere, sonradan inşa edilen tek bölüme geçiş için büyütülerek kapı haline dönüştürülmüştür. Harimde, güney duvar içine yerleştirilen yarım yuvarlak tipte bir mihrap ile mimber göze çarpar. Giriş kuzey duvar içine açılan bir merdivenle sağlanır. Bu merdiven aynı zamanda minarenin çıkış yoludur. Kuzey cephe eksenindeki bir kapıyla girişin sağlandığı kuzey bölüm, yine doğu – batı doğrultusunda dikdörtgen planlı olup eksende yer alan iki payeyle kendi içinde iki sahından oluşur. Beden duvarları ve payeler dışında, doğu ve batıda iki duvar ayağı tarafından da taşınan ek bölümün üzeri boydan boya çapraz tonozlarla örtülmüştür. Kapı dışında kuzeye beş, doğuya bir, batıya ise üç olmak üzere alt ve üst seviyede çeşitli tipte pencereler açılmıştır. Güneyde ise harimle irtibatı sağlayan kapı haricinde, iki uç köşeye yakın konumda açılan iki pencereyle mihrabiyeler karşımıza çıkar Girişin harim içinde bir açıklıkla sağlandığı minare çokgen tek şerefeli bodur bir kuruluş olarak yeniden elden geçmiştir. XX. Yüzyıl içinde şerefesi külahı biçim değişikliğine uğramıştır. Belen’in artan nüfusuna paralel olarak oldukça yeni bir tarihte, caminin doğu tarafına ek bir bölüm inşa edilmiştir. İçinde bir mihrabında bulunduğu yeni kısma, hem harim içinden, hem de kuzey cephede açılan kapılarla giriş sağlanır.Çok sade planlanan ek kısım, sık açılan pencerelerle oldukça aydınlıktır. Camide güney ve batı cepheler özgürlüğünü korumakla birlikte, kuzey ve doğu cephelerde değişiklikler gözlemlenmektedir. Doğu cephe yeniden inşa edildiği için kayda değer bir özellik göstermez. Evliya Çelebi’ye göre XVII. Yüzyılda üstü kurşunla kaplanan cami, günümüze yakın bir tarihte beton kaplamalı düz dam şekline dönüştürülmüştür. Ayrıca yapının çokgen kasnaklı kubbesi, minaresi ve güney cephesi kireçle sıvanmıştır. Caminin güneyinde bir teras üzerinde hazireyle karşılaşılır. Hazireye kimlerin gömülü olduğu bilinmemektedir. Camide dikkat çeken bir özellik sultan yapısı olmasına karşın tek minareli oluşudur. Camide kuzey bölümden ibadet mekanına giriş sağlayan kapının üzerinde yer alan kitabe üç satır halinde sülüs yazıyla yazılmıştır. Kitabenin Türkçesi: “Bu mübarek caminin yapılmasını en büyük sultan ve haşmetli hakan insanların ve padişahların padişahı Sultan Selim Han oğlu Süleyman –Allah hükümdarlığını daim etsin– emretti.
“ 3 - BAKRAS KALESİ
Kale Antakya – İskenderun karayolunun 25. kilometresinden batıya ayrılan yol ile buraya 7 – 8 km. kadar uzaklıkta, adını bu kaleden alan ve ilçemizin en kalabalık köyü olan, bu günkü adıyla Ötençay’da (Bakras) bulunmaktadır. Bakras kalesinin tarihi çok eski olup ilkçağlara kadar dayanmaktadır. Hakkında çeşitli rivayetler ileri sürülmüştür. Bunlarda biride Ammuri Kralı Dakianus’un bu kaleyi inşa ettirdiğidir. Dakianus yaz mevsimi İskenderun – Arsuz arasında bulunan Gülcihan sayfiyesinde geçirdikten sonra, Suriye’ye dönerken sarp geçitlerden geçerek şimdiki Bakras Kalesinin bulunduğu yerde atından düşüp uçuruma yuvarlanan çok sevdiği karısı Bağrez’in hatırasına bu kaleyi inşa ettirmiştir olan bu kale 26 Eylül 1183 tarihinde Salahaddin Eyyübi’ye Haçlılar tarafından teslim edilmiştir. Salahaddin’in kumandanı Alemüddin Süleyman bin Candar, kaleyi 11191 yılında yıktırınca, Ermeniler bir süre sonra bu bölgeyi ele geçirdiler ve kaleyi yeniden inşa ederek müstahkem bir mevki haline getirdiler. Osmanlılar ve Memluklular arasında da çekişmelere sahne olan kale, Yavuz Sultan Selim tarafından 1516 yılında kesin olarak zapt edildi. Ancak bu tarihten sonra hudutlardan uzak bir iç kale haline geldiği için, fazla bir siyasi rolü kalmamıştır. Kale iki tarafı derin vadilerle ayrılan, çok sarp bir tepe üzerinde inşa edilmiştir. Kalenin hemen altında Bakras Köyü bulunmaktadır. Kaleye, köyün güney tarafından stabilize bir yol ile çıkılmaktadır. Kalenin doğu cephesinde olan giriş kapısına ise patika bir yol ile ulaşılmaktadır. Kalenin başka cephelerinden girişi yoktur. Kale; kare bir plan arz etmekte ise de, doğu ve güney cephesi çok az bir şekilde belirlenen bir yay çizmektedir. Güney ve batı kısmında dar bir koridorla çevrelenmiş olan kalenin kuzey tarafı çok derin bir uçurumdur. Kalenin girişi bugün tamamen yıkılmış ve belirsiz bir vaziyet almıştır. Kemerli geniş bir kapısı olduğu rivayet edilen girişten sonra, sola doğru uzanan koridor, kaleyi kuzey - batı köşesine kadar çevrelemektedir. Bu galeride iç tarafa açılmış hücreler bulunmaktadır. Dışa ise, çok küçük mazgal gözetleme pencereleri açılmıştır. Girişi takiben orta alana ulaşmadan, sağda ve solda geniş odalar yer almaktadır. Tonoz bir kubbe ile örtülü mekandan sonra girilen bahçe kısmı, bugün taş yığınları ile dolu bir vaziyettedir. Evliya Çelebi'nin haber verdiği ve yakın zamana kadar görülebilen şadırvan ve su haznesinden bugün bir iz kalmamıştır. Orta alanın kuzeyinde ve güneyinde üzeri hala örtülü olan dikdörtgen planlı iki salon bulunmaktadır. Kuzeydeki salonun kuzeydoğu köşesinde bir şömine ve kuzey duvarı ile güney duvarında pencereler bulunmaktadır. Burasının kale komutanının odası olduğu tahmin edilebilir. Salondan doğu kısmında bulunan ve üç tarafı açık olan mekana bir çıkış vardır. Burası gayet manzaralı ve serin bir yer olup kalenin balkonu mesafesindedir. Salondan, batı tarafta bulunan kuzeyi tamamen açık tonoz kubbeli bir mekana geçiş vardır. Burası, batı kısmını çevreleyen koridorla ve orta alan ile bağlantılıdır. Güneyde bulunan dikdörtgen salona da geçilen bu kısmın batı cephesindeki üst odaların sahanlığı olduğu tahmin edilebilir. Güneyde bulunan ikinci salon, daha önce kilise olarak kullanılmıştır. Evliya Çelebi'de kaydedilen yer burası olmalıdır. Ancak bugün mihrap veya cami herhangi bir unsuru ile ilgili bütün özellikleri silinmiştir. Bu salon, kumandanın odasından ve orta alandan iki metre kadar daha yüksektir Bu kısımların dışında kalenin hemen tamamı tanınmayacak kadar harap olmuş ve taş yığını haline gelmiştir. Çok müstahkem bir kale olan Bakras kalesi, çoğunlukla kesme taştan inşa edilmiştir. Ancak bazı kaba duvarlarında yığma taş da kullanılmıştır. Kalenin suyunu taşıyan üzeri örtülü su kanallarının izleri, güney tarafındaki vadide görülmektedir. Ancak bu izler bugün çok belirsizleşmiştir. İnsanlık tarihi içerisinde bir çok olaya tanıklık etmiş, özellikle de bölgemizin tarihi geçmişinde çok önemli bir yeri ve başrolü bulunan ve de hepsinden önemlisi en önemli tarihi eserlerinden birisi olan
Bakras Kalesi maalesef günümüzde tanınmayacak bir hale gelmektedir. Tarih ve kültür mirasımıza verdiğimiz önemsizliğin bir göstergesi olarak, tüm unutulmuşluğuna, yağmalanmışlığına, bakımsızlığına rağmen, belki de bizleri utandırmak için inatla ayakta kalmaya çabalayan Bakras Kalesi, doğaya karşı verdiği amansız yaşam savaşında eğer el atılmazsa ne yazık ki yenilmeye muhtaç bir tarihi eserimiz olarak yakın bir tarihte, Üzerinde taşıdığı tüm tarihin izlerini silerek bir gün yok olup gidecek. Tarihin karanlığında eriyip giden diğerleri gibi… İlçemiz Belen’le ilgili ulaşılan belgelerde adı geçen bazı eserlerin günümüze kadar ulaşamadığı ve tarihin akışı içinde çeşitli etmenler sonucunda yitip kaybolduğu görülmektedir. Hanlar, çeşmeler, debbeğhaneler, hamamlar ve hükümet konağı bunlardan bazılarıdır…
BAKRAS KÖPRÜSÜ
Bu tarihi köprü Bakras çayı üzerinde olup uzunluğu 12 metre kadardır. Tek kemerli olan köprü kesme taşlarla inşa edilmiştir. Köprünün üzeri kaldırımlı ve kenarları ızgaralı olup bu ızgaralar ve kaldırımlar şu anda tahrip edilmiş bir haldedir. Köprü günümüzde de kullanılmaktadır, ancak bakım ve ilgiye muhtaç bir durumdadır.
4 - BELEN ŞEHİTLER ABİDESİ (Tarihi ve Mesire Yerler)