ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

HATAY TARİHİ

hatay türkiye
hatay resimler
hatay fotoğraflar
hatay manzaralar
hatay görüntüler
hatay tarihi
hatay tarihi eserleri
hatay tarihi mekanları
hatay tarihi yerleri
hatay sağlık
hatay hastahaneleri
hatay devlet hastahanesi
hatay iklim
hatay video
hatay spor
hatay yemekleri
hatay turizm
hatay otel
hatay yurt
hatay pansiyon
hatay ulaşım
hatay sınır
hatay savaş
hatay koanaklama
hatay konut
hatay emlak
hatay daire
hatay satılık
hatay kiralık
hatay arsa
hatay ekonomi
hatay sanayi
hatay ticaret
hatay tarım
hatay nehirleri
hatay valiliği
hatay belediye
hatay ilçeler
hatay meb
hatay eğitim
hatay okul
hatay kurs
hatay lisesi
hataydoğa
hatay gezi
hatay tatil
hatay deniz
hatay plaj
hatay kumsal
hataydağları
hatay akarsuları
hatay kültür
hatay sanat
hatay camileri
hatay kiliseleri
hatay din
hatay
 Amik ovasının başlangıcında, Amanos dağları ile Habib Neccar dağlarının ortasındaki vadide kurulmuş Antakya, bugünkü konumuyla karşılaştırıldığında inanılmaz bir tarihi zenginliğe sahiptir. Antakya M.Ö. 4. yüzyılda Suriye Kralı 1. Seleukos tarafından kurulmuş ve babası Antiochos’un adını vermiştir. M.Ö. 64 yılında Roma İmparatorluğu’na bağlanmış ve bu dönemde gelişerek nüfusu 200.000’e ulaşmıştır. Antakya’nın bu gelişmişliği, Akdeniz ile Mezopotamya arasında bir köprü oluşturmasından kaynaklanmıştır. Gemiler kıyıdan 29 km uzaklıktaki bu kente Asi nehri üzerinden gelebiliyorlardı. Hareketli bir ticari hayat ve lüks malların üretimi şehre büyük bir zenginlik kazandırmıştı. Bu zenginlik dönemi, şehrin 526 depreminde yerle bir olmasına kadar sürdü. Antakya daha sonra 300 yıl süreyle Arap-İslam ordularının denetiminde kaldı.
 Ardından Bizans ve Selçuklu dönemi yaşandı. 1516’da Osmanlı şehri oldu. 1918’de Fransız işgaline uğradı. 1938’de bağımsız bir devlet statüsü kazandı. 1939’da da Hatay Devlet Meclisi’nin verdiği kararla Türkiye’ye bağlandı. Kentin Tarihi Dokusu Antakya’nın tarihi kent dokusunu tanımak için Asi nehrinin üst yanını dolaşmak gerekir. Yeni kent şehre giriş tarafında ve nehre kadar olan bölümdedir. Kentin tarihi dokusu büyük ölçüde korunmuştur. Kent farklı dinlerden insanların yıllardır bir arada yaşadığı, dışarıdan fazla göç almadığı için de fazla bozulmamış bir yapıdadır. Eski Antakya evleri, kemerli bir yapıyla bir arabanın zar zor geçebileceği taş döşeli ara sokaklara açılır. Sokakların ortası, yağmur sularının akabilmesi için geniş bir oluk gibi düşük seviyelidir. 
Evlerin hemen hepsine bir avluyla girilir. Avluların kimisi, merdivenle çıkılan birinci kattadır ve yaşam diye nitelenen bölüme bu avlulardan geçilerek girilir. Birinci katlar taş, ikinci katlar bağdadidir. Evlerin dış görünüşü sadedir ama içerideki taş ve ahşap işçiliğiyle yağlı boya süslemeler göz alıcıdır. Zeminleri göz alıcı renklere sahip karo taşlar süslemektedir. Kentte görmeye değer tarihi yapıların önemli bölümü Kurtuluş Caddesi üzerindedir. Şehrin ana caddelerinden biri olan ve çok sayıda dükkanın sıralandığı cadde üzerinde; Ulu Cami, Habib Neccar Camisi ve türbesi, Süveyka Camisi, Katolik Kilisesi görülebilir. Giriş kapısı üzerindeki freskleriyle dikkat çeken Ortodoks Kilisesi ise Kuruluş Caddesi’ni Meydana bağlayan ara caddelerden biri üzerindedir ve dar bir pasajla büyük avlusuna girilmektedir. Eski kentle yeniyi birbirine bağlayan köprü, eski taş köprünün yerine yapılmış. Son derece sağlam olan tarihi taş köprü, Amik ovasının kurutulması için uygulamaya konan projeye kurban gitmiş. Köprü çevresinde tarihi Antakya evlerini görmek mümkün.
 Bu evlerden biri sinema, biri Belediye başkanlığı, diğeri de Postane olarak hizmet veriyor. Antakya Mozaik müzesi de bu meydandadır. Habib-i Neccar Camii Kurtuluş caddesi ile Kemal Paşa caddesi kavşağında bulunan camii, Hz. İsa’nın havarilerine ilk inanan ve bu uğurda canını veren bir Antakyalının adını taşımaktadır. Camiinin kuzeydoğu köşesinde 4 metre derinde Habib Neccar Türbesi vardır. Bugünkü camii Osmanlı dönemi eseridir. Etrafı medrese odaları ile çevrili camii avlusundaki şadırvan 19. yüzyıl eseridir. Antakya Arkeoloji Müzesi Mozaik Eserleri Antakya’da yaşanan zenginlik ve ihtişam dönemini simgeleyen en güzel eserler, eşi bulunmaz Antakya mozaikleridir. Antakya Mozaik Müzesi, sergilenen mozaiklerin büyüklüğü,
sayısı ve kalitesi açısından dünyanın en zengin ikinci mozaik müzesidir. Mozaikler Grek, Roma ve Bizans dönemine ait. Samandağı, Harbiye ve Antakya’da bulunan hamam, kilise ve evlerin tabanlarını süslemiş mozaiklerin çoğunda mitolojik konular işlenmiş. Bu mozaikler paneller halinde sergileniyor, Antakya Müzesi’nde. Müzede ayrıca heykeller de bulunmaktadır ki, bunların en önemlisi 3 m boyundaki Apollon heykelidir. 8 salonu bulunan müzede kazılardan çıkan diğer arkeolojik buluntular, sikkeler, süs eşyaları da görülebilir. Mozaiklerin bir bölümü salonların yetersizliğinden ötürü bahçede, mozaikler için zararlı dış koşullarda sergileniyor ve ne yazık ki renkleri soluyor, değer yitiriyor. St. Pierre Kilisesi Antakya’nın 2 Km. kuzeydoğusunda, Reyhanlı karayolu üzerinde, Habib-i Neccar Dağı’nın uzantısı olan Haç (Stauris) Dağının eteğindedir. 13 metre uzunluğunda, 9,5 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde doğal bir mağaradır. Hz. İsa’nın ölümünden sonra havarilerinden
 St. Pierre Antakya’ya gelerek (M.S.1.y.y.ilk yarısında) burada telkinlere başlamıştır. İsa’ya inananlara “Hiristiyan” adı ilk kez burada verilmiştir. 1963 yılında Papa VI. Paul tarafından burası Hıristiyanların Hac yeri olarak kabul edilmiştir. Her yıl 29 Haziran’da St.Pierre günü (bayram) kutlamaları yapılmaktadır. Yaklaşık olarak 2300 yıllık bir geçmişi olan Antakya'da ilk yerleşimin tarihi M.Ö. 8000'e kadar uzanır. Şehri İskender'in ölümünden sonra imparatorluğunu paylaşan komutanlarında Seleukos kurmuştur. Daha sonra Part, Sasani, Bizans, Abbasi Tolunoğulları, Aksitler, Hamdanogulları, Selçuklu, Haçlı ve Memluk egemenliklerine girmiştir. Şehir Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi sırasında Osmanlı egemenliğine geçmiştir.1937'de bağımsız Hatay Devleti kurulmuş,1939'da Hatay Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlanmıştır 
 Giriş kapısı üzerinde yer alan kitabesine göre, kilise 1874 yılında yapılmıştır. Kilisede yer alan ikonalar özellikle dikkat çekicidir. Yaklaşık 1 km ötede, kuruluşu 1600’lü yıllara uzanan ve daha çok cenaze törenlerinde kullanılan ikinci bir kilise yer alır. Hemen yanında bir mezarlık mevcuttur. Her iki kilisede bugün ziyarete açıktır. Meryem Ana Havuzu (Gözcüler-İskenderun) Hacı Ahmetli Köy’ünü 8 km geçtikten sonra ulaşılan havuzda Meryem Ana’nın banyo yaptığına inanılmaktadır. Hıristiyanlar tarafından kutsal bir yer olarak bilinir. Özellikle Ortodokslar Meryem Ana’ya adadıkları perhizin son günü olan 14 Ağustos’u burada büyük şenliklerle kutlamaktadır. Civar ağaçlıklı olup doğal güzelliğe sahiptir. Marcircos Türk-Hıristiyan Ortodoks Kilisesi (Altınözü) 18.yüzyıl başlarında yapılan kilise 1872 yılında meydana gelen depremde büyük hasar görmüştür.
 Mısır Bilad Al Şam hükümdarlığı zamanında Mohammed Ali oğlu İbrahim Paşa’nın izni ile ahşap, basit bir kilise olarak yapılmıştır. Sonraki yıllarda beyaz taştan yüksek bir alanda geniş bir avlu ortasında yapılmış, çevresine de müştemilat binaları eklenmiştir. Kilisenin içerisine 70x70 cm2’lik iki sütun arasından girilmektedir. Bu sütunlardan bir tanesinin üzerine 2 m. yüksekliğinde 12 satırlık bir şiir, bu kiliseye maddi yardımda bulunan bir aile tarafından Mihail isimli oğullarının anısına yazılmıştır. Kilisenin üç salonu ve batı, kuzey, güney yönlerine açılan üç büyük kapısı vardır. Doğu Ortodoks Kiliselerinin en güzel örneklerinden biri olan bu kilise deprem sonrası Rus mühendislerinin yardımları ile yeniden yapılmış ve Rus kiliselerinin üslubu burada da karşımıza çıkmıştır. Kilisenin içerisinde liturjik kilise eşyaları bulunmakta olup, bunların yanı sıra Bizans, Rus ve Suriye kökenli ikonalar da vardır. 
Ayrıca antik bir taştan yapılmış Taufe Curunu (Vaftiz Kuyusu)’dan akan sular kilise altındaki mezarlığa dökülmektedir. Kilisenin kuzeyinde 1911 yılında Patrik IV. Gregorios zamanında yapılmış olan Ruhban okulu günümüzde kilisenin protokol salonu olarak kullanılmaktadır. Antakya Protestan Kilisesi Fransızlar döneminde elçilik ve Fransız Bankası olarak kullanılmış, 2000 yılında Güney Kore Kwong Lim Metodist Kilisesi tarafından Protestan Kilisesi olarak tanınmıştır. Kilisenin Giriş kapısı üzerindeki Türkçe, İngilizce ve Kore dilinde yazılmış plakette, Haziran 2000’de açıldığı yazılıdır. Bu kilise Kore’li bir din adamı Pastör tarafından açılmıştır. Bahçe içerisinde beyaz köfeki taşından kilisenin giriş bölümü boydan boya ileriye doğru hafif bir çıkıntı yapmakta ve sivri kemerli bir kapıdan içeriye girilmektedir. Cephe görünümünün iki yanında dikdörtgen birer pencere, üst katta da yanlarda birer çıkıntılı kısımda da yine dikdörtgen söveli 3’er pencere bulunmaktadır. Kilisenin en üst noktasına da bir haç yerleştirilmiştir. İbadet mekânı dikdörtgen bir plan göstermekte olup, apsidin önünde kürsü bulunmaktadır. Ayrıca iç mekânda geç devre ait kilise eşyaları ile ikonalar bulunmaktadır. Musevi Cemaatine ait İbadet Yerleri Havra (Antakya) Antakya Musevi cemiyetinin kullandığı bir binadır.
Kaleler Antakya Kalesi ve Surları M.Ö.300 yıllarında Büyük İskender’in generallerinden Seleucos I. Nikator tarafından kurulan Antakya kalesi dünyanın önemli yapıları arasında yer alır. Sırasıyla Seleukos’lar Romalılar, Bizanslılar, Haçlılar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından kullanılarak zamanımıza kadar gelebilmiştir.12 km uzunluğunda olan surların 360 kuleden oluştuğu düşünülmektedir. Sayısız depremler ve savaşlar sonucunda çok harap olmuştur. Bugün ayakta kalan duvarların büyük bir kısmı M.S.6.yy’da Bizans İmparatoru Justianus tarafından yaptırılmıştır. Kale duvarları; Asi nehrinin kenarından başlayarak Silpius dağları arasında dolanıp, Küçükdalyan’da tekrar nehre kavuşmakta idi. Şimdi ancak Silpius dağı (Habib-i Neccar ) üzerindeki kısımları bulunmaktadır Kalenin, kuzeyde Halep Kapısı (St. Paul), doğuda Demir Kapı, güneyde Şam Kapısı, batıda Köprü kapısı ve kuzeybatıda Köpek Kapısı olmak üzere 5 kapısı vardır.
 Payas Kalesi Osmanlılar zamanında İstanbul’dan gelip, Tarsus, Adana, Payas, Belen ve Antakya üzerinden Mısır ve Hicaz’a giden Hac Yolu bu bölgede türeyen eşkıyalar yüzünden tehlikeye düşmüştür. Bu eşkıyalara karşı emniyet sağlayabilmek için Payas Kalesi yapılmıştır. Adana tarafında Kurt Kulağı denilen yerde süvariler tarafından karşılanan yolcular Payas’a, oradan da belen geçidine kadar götürülerek emniyetleri sağlamış oluyorlardı. Kale, şimdi Dörtyol ilçesinin Payas Bucağı içinde eski çarşı yanında Han, hamam, kervansaray, cami ile birlikte ayakta durmaktadır. Kalenin etrafı taştan örülmüş bir hendekle çevrilmiştir. Külliyeye bakan doğu tarafında iki tarafı yuvarlak kaleli demir bir kapısı ve köprüsü vardır. Dört köşesinde ve kenarında 8 adet kulesi sağlam olarak ayaktadır. Kale şimdiki haliyle teknik ve sanat bakımından tamamen bir Osmanlı yapısıdır. Fakat Cenevizliler devrinde de burada küçük bir kale olduğu tahmin edilmektedir. Sarıseki Kalesi İskenderun-Adana asfaltı üzerinde küçük bir tepede kurulmuştur. Bu kalenin Hellenistik devirden beri var olduğu kabul edilmektedir. Önce Seleukoslar daha sonra da Romalılar, Bizanslılar, Haçlılar, Selçuklular ve Osmanlılar zamanında kullanılmıştır. Evliya Çelebi seyahatnamesinde bu kalenin Osmanlıların önemli bir kalesi olduğunu yazmıştır. Şimdi Askeri Bölge içinde kalan yapının batı tarafında bir kapısı, surları, yuvarlak burçları harabe halinde bulunmaktadır. Darb-ı Sak Kalesi ; (Beyazıt-i Bestami) Kırıkhan-Hassa yolunun kuzey tarafında küçük bir tepede kurulmuştur. Sarp ve kayalık olan tepenin zayıf noktalarına surlar yapılarak kuvvetlendirilmiştir. Kale duvarları yer yer büyük hasarlara uğramakla birlikte bazı kısımları ayaktadır. En eski temelin Hellenistik devirde yapıldığı anlaşılır. Darb-ı-sak, Şıvlan kale ile bağlantılı bir karakol halindedir.
 Özellikle Bizanslılar ve Haçlılar zamanında Selçuklulara karşı kullanılan önemli bir üs vazifesi görmüştür. Daha sonra Türklerin eline geçerek son zamanlara kadar kullanılmıştır. Kalenin içinde İslam Ulularından Beyazıt-i Bestami hazretlerine ait türbe ve mescit bulunmaktadır. Bakras Kalesi Kızıldağ eteğinde inşa edilmiştir. Birkaç kademe halinde yapılan yuvarlak ve yüksek kale burçlarının mevcut kısımları taşıdıkları özellikten dolayı ortaçağa ait olduğu düşündürür. Bakras Kalesi tarihi Hellenistik devre kadar çıkmaktadır. İskender’in M.Ö. 304’te buradan geçtiği sırada var olduğu düşünülmektedir. Belen geçidinden Arabistan’a inen eski yolu kontrol etmesi bakımından önem taşımakta idi. Kale sonraları Romalılar, Bizanslılar ve Haçlılar tarafından kullanıldı. Zaman zaman haçlılarla Eyyubiler arasında el değiştirdi. Son olarak Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında 1516 yılında Osmanlıların ellerine geçerek son zamanlarına kadar kullanıldı. Bugün kalenin surları tahribata uğramakla beraber ayakta durmaktadır. Koz Kalesi (Kürşat Kalesi) Altınözü İlçesindedir. Kuseyr Çayının doğduğu bir dere başlangıcında etrafı duvar biçiminde oyulmuş bir tepecik üzerine inşa edilmiştir. Güney tarafta 100m ara ile iki yarım daire planlı burç bulunmaktadır. Kalenin kapısı kuzey taraftadır. Fakat yıkıldığı için esas durumu hakkında bir bilgimiz yoktur. Üzeri düz bir tarla halinde olan doğu tarafında bugün bazı yerleri sağlam olan ahırlar ve seyirdim yolları bulunmaktadır.
 Kurt Kalesi İskenderun İlçesi Sarıseki, Haymaçınar yaylasının yaklaşık 1.5 km kuzeybatısında yer almaktadır. Kaleye stabilize yayla yolundan sonra 20 dakika süren orman içi bir yoldan gidilir. Kaleye geçit veren tek yer kale girişinde 30-35 cm genişliğinde bir kısmı kırık kesme taştan yapılmış, bir sekiden ibaret olup, alt tarafı uçurumdur. Geçiş oldukça tehlikelidir. Kale, güney doğu ve batı yönlerinde yer alan vadilere hâkim durumdadır. Kale ana kayalar üzerine oturtulmuş yüksek sur duvarları ile çevrilidir. Sur duvarlarının büyük bir bölümü tahrip olmuş ve yıkılmış vaziyettedir. Sur duvarları yaklaşık 2m genişliğinde olup, sandık duvar tekniğinde yapılmışlardır Sur duvarlarının sağlam kalan kısımları üzerinde mazgal ve pencere unsurlarına rastlanmaktadır. Bu kaleyi iç ve dış kale olarak iki kesimde tanımlayabiliriz. Giriş yerleri kemerlidir. Dışkale olarak adlandırabileceğimiz kısımda bol miktarda bina temelleri ve bunlara ait taşlar yer almaktadır. Bu durumuyla Kalenin doğu kesiminin esirlerin muhafaza edildiği askeri amaçlı, batı kesiminin ise kale halkının oturması amacıyla yapıldığı ve kalenin Roma devrine ait olduğu düşünülmektedir.
 Şıvlan Kalesi (Şalan Kalesi) Kırıkhan ile İskenderun arasında kurulmuştur. Bulunduğu yer sarp ve Kayalık bir tepedir. Sarıseki kalesi ile ilişkilidir. Hellenistik devirden beri var olduğu sanılmaktadır. Bizans ve Haçlılar tarafından kullanılmıştır. Patika bir yolu vardır. İmma Kalesi (Reyhanlı) Yenişehir´de mülkiyeti belediyeye ve Fuat Tut´a ait bir eski eser kalıntısıdır. Tonozları, kesme taş duvarlarıyla halen ayaktadır. Mancınık Kalesi Dörtyol’un güney doğusunda Amanos dağları üzerinde bulunan bir Ermeni manastırıdır. Sadece yaya gidilebilir. Cin Kulesi Bir zamanlar bir hendekle çevrili olan kulenin Haçlılar ya da Cenevizliler tarafından yapıldığı sanılmaktadır. İnşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir.saldırılara karşı bir gözetleme kulesi olarak kullanılan yapı deniz ile Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi arasındaki en yüksek tepeye inşa edilmiştir.
 Hatay’da 150 adet Arkeolojik sit alanı, 5 adet doğal sit alanı (Antakya, Harbiye,Reyhanlı-Yenişehir, Kırıkhan Gölbaşı Erzin Başlamış), 1 adet kentsel sit alanı (Antakya) bulunmaktadır. Açana (Alalah) Hitit Saray Harabesi İmma Antik Kenti Tell Tainat Kiliseler ve Kabartmalar St. Pierre Kilisesi Haron (Charonion) Cehennem Kayıkçısı Kabartması Traianus Su Kemerleri (Kandra) Demir Kapı Arsuz Sütunlu Liman ve Rahibe Kaya Mezarları Belen Erzin-Dörtyol İssos Epiphanea Şehri Harbiye (Daphne) Tarihçesi Samandağ-Çevlik (Seleucia Pierra)´in Tarihçesi ve Gezilecek Yerler Antakya Paleolitik i Seleukoslar Seleucia Pieria şehr Şehrin ÇARŞI ve EL-MİNA Buluntular: 1-Titus Vespasianus Tüneli 2-Beşikli Mağara 3-Dor mabedi Titus Vespasianus Tüneli Kaya Mezarları ve Beşikli Mağara Dor Mabedi El-Mina Antik Kenti Hıdırbey Köy Meydanı 
Belen Kanuni Külliyesi Kanuni Sultan Süleyman’ın, 1553 Mısır seferi sırasında Hatay’ın Belen ilçesinde Mimar Sinan tarafından yaptırılmıştır. Tarihi İpek Yolu üzerindeki külliye, yörenin yerleşime açılmasını sağlaması açısından önem taşımaktadır. Payas Sokullu Külliyesi Mimar Sinan (Koca Sinan) tarafından Payas´ta inşa edilmiştir. Külliyeler Hac yolcuları ve kervanlar için inşa edilen; yolcuların, barınma, temizlik, ibadet, alışveriş ve en önemlisi de güvenlik ihtiyaçlarını karşılayan kompleks yapılardır. Ve özellikle İstanbul-Mekke güzergâhında her; günlük yürüme yolu mesafesinde birer külliye inşa edilmiştir. Yürüme yolu üzerinde yer alan bu Külliyeler menzil diye de adlandırılırlar. Külliye 1574 yılında, Kanuni Sultan Süleyman’ın veziri Sokullu Mehmet Paşa’nın emri üzerine Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Bir kervansaray, kadın ve erkekler için bir hamam, bir medrese, bir camii ve 45 dükkânı olan bedesten seçkin bir karmaşık olan külliyeyi tamamlar. Külliyede en önemli yapı olan Kervansarayın geniş avlusu, etrafında kervanların ve yolcuların geceyi geçirdikleri kubbeli odalarla çevrilidir. Avlu ve odalar emniyeti sağlayan, 5-6 metre yüksekliğinde bir gözetleme kulesi olan kalın duvarlarla çevrilmiştir
 Yeni Hamam 1078 tarihinde yapılmıştır. Çankaya Sokak No:9 ‘da yer almaktadır. Hamama giriş kapısı kemerli olup, üzerinde kitabesi mevcuttur. Kubbe onikigen kasnaklıdır. Doğu-batı kısmı büyük eyvan şeklindedir. Hamam içinde bir de havuz bulunmaktadır. Duvarlarda kesme taşlar, zeminde kesme taş ve mermer kullanılmıştır. Cindi Hamamı 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Cundi askerlerinin yıkanması için Sinan Paşa tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Yıldız Caddesi ve Kahraman Sokağın kesiştiği yerdedir. Cadde ve sokağa bakan iki girişi mevcuttur. İki kubbesi vardır. Tek kubbeli soyunma bölümünden soğukluğa geçilmektedir. Soğukluğun ortasında mermer bir şadırvan bulunmaktadır. Çatı örtüsü ve kubbeler, kiremitle kaplı olup, diğer mekânlarda kesme taş kullanılmıştır. Soyunma bölümü ve Sıcaklık bölümünün
 duvarlarında stilize bitkisel bezemeler görülmektedir. Külhan hamamın arka kısmındadır. Meydan Hamamı İstiklal Caddesi Meydan hamamı sokak No:11 de yer almaktadır. Selçuklu dönemi yapılarındandır. Kemerli ve Selçuklu motifleriyle süslü bir kapısı mevcuttur. İç mekânlarda kesme taşlar kullanılmıştır. Hamam, soyunma, soğukluk ve yıkanma olarak 3 bölüme ayrılmıştır. Çatıları tonozludur. Soyunma Bölümünde sekilerin altlarında kuş takaları şeklinde takunya koyma yerleri mevcuttur. Soğukluk Bölümü dört tonoz üzerine oturmuştur. Saka Hamamı 16-17.yy yapısıdır. Fabrikalar Caddesi No.4 de yer almaktadır. Hamama kemerli bir kapıdan 5 basamaklı bir merdivenle geçilir. Tonozlu bir koridordan soyunma bölümüne geçilir. Bu bölüm dört kemerli ve pandandifli olup, doğu-batı istikametindeki kısımlar çapraz tonozludur. Ortada havuz vardır. Zemin kesme taş ve mermerdir. Duvarlar kesme taşlardan yapılmıştır. 
Beyazıt-i Bestami Türbesi Kırıkhan-Hassa yolunun kuzey tarafında küçük bir tepe üzerinde Darb-ı Sak Kalesi içindedir. Türbe içinde girişteki odada iki mezar bulunmaktadır. Bu mezarlardan biri Bestami Hazretlerinin çobanına diğeri de Mustafa Şevki Paşa’ya aittir. Türbe dışında yer alan 3 mezarda ise Mustafa Şevki Paşa’nın yakınları yer almaktadır. Diğer odada ise tek olarak Beyazıt-ı Bestami’nin mezarı yer almaktadır. Beyazıt-ı Bestami bir İslam Evliyasıdır. Asıl adı Tayfur bin İsa’dır. Hz. Hıdır Türbesi Samandağ ilçesinin 1,5 km batısında deniz kenarında bulunmaktadır.
 Tek girişlidir. Hz.Musa ile Hıdır’ın Samandağ’da buluştuğuna dair söylentiler vardır. Hastalar şifa bulacağına inanarak bu türbeyi ziyaret ederler. Hz. Hamza Peygamber Türbesi Antakya Merkez ilçe Gümüşlü Sokaktadır. Kargir bir yapıdır. Üstü çinkodan yapılmış kubbe şeklindedir. Hicri 1310 yılına aittir. Şeyh Ahmet Kuseyri Türbesi Antakya Merkez İlçeye bağlı Şenköy’de bulunmaktadır. Tonozlu bir yapıdır. İçerisinde Şeyh Ahmet Kuseyri ve efradının mezarları bulunmaktadır. Giriş Kapısı üzerinde kitabe mevcuttur. Gazi Abdurrahman Paşa Türbesi Belen İlçesindedir. Halep Valisi olan Gazi Abdurrahman Paşa’nın türbesi kare planlı olup etrafı açıktır.
 İçerisinde demir parmaklıklarla örülü Gazi Abdurrahman Paşa’nın mezarı çevresinde efradının da mezarları bulunmaktadır. Antakya-Harbiye yolu üzerindedir. Yapı tek odalı olup içerisinde Şeyh Yusuf ‘un mezarı bulunmaktadır. Şeyh Yusuf 1500 yıllarında yaşamış, tıbba faydaları geçmiş bir hekimdir. Günümüzde maneviyatından şifa bulmak isteyen hastalar tarafından ziyaret edilmektedir. Şeyh Yusuf Türbesi Antakya-Harbiye yolu üzerindedir. Yapı tek odalı olup içerisinde Şeyh Yusuf ‘un mezarı bulunmaktadır. Şeyh Yusuf 1500 yıllarında yaşamış, tıbba faydaları geçmiş bir hekimdir. Günümüzde maneviyatından şifa bulmak isteyen hastalar tarafından ziyaret edilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder